ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AL-İ İMRAN

35

/

36

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّراً فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ {35}

 

 فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ {36}

 

35. Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini hür olarak Sana adadım. Benden kabul buyur. Doğrusu hakkıyla işiten ve bilen Sensin Sen" demişti.

36. Fakat onu doğurunca: "Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum" dedi. -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu.- "Erkek ise kız gibi değildir. Gerçekten ben adını Meryem koydum. Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- imran'ın Karısı:

2- imran 'ın Karısının Adağı:

3- imran'ın Karısının Adağının Hükmü:

4- "Hür Olarak''

5- Kızın Adanması:

6- Allah Adağını Kabul Buyurdu:

7- Erkek Kız Gibi Değildir:

8- Kişinin Soyunu Şeytandan Sakındırması:

 

1- imran'ın Karısı:

 

Ebu Ubeyde, Yüce Allah'ın: "Hani İmran'ın karısı .. demişti" buyruğundaki (...): Hani" kelimesinin zaid olduğunu söylemiştir. Muhammed b. Yezid ise burada bu kelime "hatırla" takdirindedir, demektedir. ez-Zeccac der ki: Ayrıca İmran'ın karısı... dediğinde; o İmran ailesini seçmişti, anlamındadır.

 

İmran'ın karısının adı Hanne'dir. Babası ise Fakfid b. Kunbul'dur. Meryem'in annesidir ve Hz. İsa'nın anne annesidir.

 

Hanne, Arapça bir isim değildir. Arapçada Hanne diye bir kadın ismi bilinmemektedir. Bununla birlikte Arapçada Ebu Hanne el-Bedri diye bir isim kullanılmıştır. Bunun adının "Ebu Habbe" olduğu da söylenmiştir. Daha sahih olan da budur. Adı Amir'dir.

 

Şam taraflarında ise Deyr Hanne (Hanne Manastırı) diye bir yer vardır.

 

Yine bu isimle anılan bir başka manastır daha vardır. Ebü Nuvas der ki: "Ey Zatü'l-Ukeyrah'daki Deyr Hanne (Hanne Manastırı) Senden kim ayıkabilir ki? Şüphesiz ben ayık değilim."

 

Araplar arasında "Habbe" ismi çok kullanılır. Ebü Habbe el-Ensarı bunlardandır. "Subey'a hadisi" diye bilinen hadiste sözü geçen Ebu's-Senabil b. Ba'kek'in adı da Habbe'dir.

(Noktalı) "hı" ile "Hanne" adı ile Kadı Yahya b. Eksem'in kızından başka bir kimseyi bilmiyoruz. Bu ise Muhammed b. Nasr'ın annesidir. Ebu Cenne dışında "Cenne" ismi taşıyan kimse de bilinmemektedir. Bu ise şair Zu er-Rimme'nin dayısıdır. Bütün bu açıklamaları İbn Maküla'nın kitabından naklettik.

 

2- imran 'ın Karısının Adağı:

 

Yüce Allah'ın: "Rabbim., karnımdakini hür olarak Sana adadım" buyruğunda bir adaktan söz edilmektedir. Adağın anlamına dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 270. ayette) geçmiş bulunmaktadır. Adak, kulun kendisi için o işi bağlayıcı kılması halinde bağlayıcı olur. Denildiğine göre İmran'ın karısı hamile kalınca şöyle demiş: Eğer Allah beni kurtarır ve ben doğum yaparsam, karnımdakini hür kılacağım.

 

Burada "Sana" buyruğunun anlamı ise, ibadetine adıyorum, demektir. "Hür olarak" kelimesi hal olarak nasbedilmiştir. Hazfedilmiş bir mef'ulun sıfatı olduğu da söylenmiştir. Yani ben Sana karnımdakini hür kılınmış (yalnız Sana tahsis edilmiş) bir köle olarak adıyorum.

 

Ancak, tefsir ve sözün akışı ile i'rab bakımından birinci açıklama daha uygundur. İrab açısından uygunluğuna sebep, sıfatın mevsufun yerine kullanılması bazı yerlerde caiz değildir, kimi yerde de mecazen caizdir.

 

Tefsir açısından uygunluğuna gelince; denildiğine göre İmran'ın karısının bu sözü söylemesinin sebebi, doğum yapamayacak kadar ileri yaşta olmasıdır. Kendileri ise Allah nezdinde üstün yerleri olan bir aile halkı idiler. O sırada bir ağacın altında bulunuyor iken bir kuşun kursağından yavrusunun ağzına yiyecek boşalttığını görür. O da içinden böyle birşeyi arzuladı ve Rabbine kendisine bir evlat bağışlaması için dua etti. Eğer doğumunu yaparsa bu çocuğu hür kılacağını da adadı. Yani sırf Yüce Allah için azad edilmiş, kiliseye hizmet edecek ve yalnızca o hizmetle uğraşacak, kendisini sadece Allah'ın ibadetine verecek, hür bir kimse olmak üzere onu adadı.

 

Böyle bir adak onların şeriatlerinde caiz idi. Çocuklarına da bu şekilde anne babasına itaat etmek bir görevdi.

 

Hz. Meryem, doğumunu yapınca: "Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum." dedi. Yani kız kilisenin hizmetine uygun değildir. Denildiğine göre buna sebep, ay hali olması ve bu şekilde rahatsızlanmasıdır. Bir diğer açıklamaya göre, erkeklerle beraber oturup kalkması uygun olmadığından dolayıdır. Halbuki kendisi erkek çocuk doğuracağını ümit etmişti. İşte onu "hür olarak" adamasının sebebi de budur.

 

3- imran'ın Karısının Adağının Hükmü:

 

İbnu'l-Arabi der ki: İmran'ın karısının hamile kaldığı yavruyu, bizzat kendisi hür olduğundan dolayı (yavrusu da hür doğacağından) adamasının sözkonusu olamayacağında görüş ayrılığı yoktur. Şayet İmran'ın karısı cariye olsaydı, kişinin kendi çocuğu hakkında adakta bulunmasının sahih olmayacağı konusunda da görüş ayrılığı yoktur. Hangi tasarruf ta bulunursa bulunsun, hüküm budur. Çünkü eğer adakta bulunan kimse köle ise, onun böyle bir söz söyleme yetkisi sözkonusu olmaz. Şayet hür bir kimse ise, yavrusunun kendisine köle olması düşünülemez. Kadının durumu da onun gibidir. Peki burada böyle bir adakta bulunmak nasıl açıklanabilir? Bunun anlamı -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya- şudur: Kişi, çocuğunu onunla teselli bulmak, onun yardım ve desteğini almak, onunla avunmak için ister. İşte bu kadın da çocuğu avunmak, onunla huzur ve sükün bulmak için istedi. Yüce Allah ona bu çocuğu lütfedince o da bu teselliden payına düşeni, O'nun rızası için terketmeyi adadı ve onu Yüce Allah'ın hizmetine vakfedeceğini belirtti. Bu ise iyi kimselerin hür (asil) olanlarının yaptığı adak şeklidir. O bu sözleriyle; benim tarafımdan hür kılınmış demek istemiştir. Yani dünyaya kölelikten, dünya işlerine kölelikten hür kılınmış olarak demektir. Süfilerden bir adam annesine şöyle demiş: Anacığım, beni Allah için serbest bırak, O'na ibadet edeyim, ilim öğreneyim. Annesi: Olur, deyince o da yola koyuldu. Nihayet basireti açıldı, sonra annesine geri dönüp kapıyı çaldı. Annesi: Kim o? deyince o da: Ben oğlun filanım, dedi. Annesi: Biz seni Allah için bıraktık, tekrar seni geri dönüp kabul edemeyiz, diye cevap verdi.

 

4- "Hür Olarak''

 

Yüce Allah'ın: "Hür olarak" buyruğu, ubüdiyyetin (kulluğun, köleliğin) zıddı olan "hürriyet"ten alınmadır. Kitabın tahrir edilmesi (yazılması) da burdan gelir. Tahrir ise kitabın bozulmaktan ve karışıklıktan, yanlışlıktan kurtarılması, arındırılması demektir. Husayf'ın rivayetine göre İkrime ve Mücahid şöyle demişlerdir: Muharrar (hür olarak), Aziz ve Celil olan Allah için halis kılınmış, dünya işinden hiçbir şaibe ile şaibelenmemiş demektir. Bu ise dinde bilinen bir manadır. Katıksız ve arı olan herşeye "hür" denilir. "Muharrar" da aynı anlama gelir. Şair Zü er-Rimme der ki:

 

"Küpe, boynunun yan taraflarında kulağında asılı duruyor İp (i andıran) boynundan ise oldukça uzaktır ve o (küpe) sallanıp durur."

 

Kum taneleri bulunmayan çamura" hur çamur" denilir. Kadına kocası ilk

 

gece yaklaşmayacak olursa; "Filan kadın hür bir gece geçirdi" denilir. Eğer kocası ona yaklaşabilmiş ise o takdirde: (...) denilir.

 

5- Kızın Adanması:

 

Yüce Allah'ın: "Fakat onu doğurunca Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum" buyruğu ile ilgili olarak, İbn Abbas der ki: İmran'ın karısı bu sözlerini adak olarak erkeklerden başkasının kabul edilmeyişi dolayısıyla söylemişti. Ancak Yüce Allah Hz. Meryem'i kabul etti. "Kız olarak" anlamındaki kelime haldir. ("Onu" kelimesinden) bedel olarak da kabul edilebilir.

 

Denildiğine göre annesi, gelişip serpilinceye kadar onu büyüttü ve sonra da serbest bıraktı. Bunu Eşheb, Malik'ten rivayet etmektedir. Bir diğer görüşe göre kızını kundağına sardı ve mescide gönderdi Böylelikle adağını yerine getirdi ve ondan elini tamamiyle çekti. İslam'ın ilk dönemlerinde olduğu gibi onlarda da hicab (tesettür) emrinin bulunmayışı ihtimali de vardır. Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre siyahi bir kadın Rasülullah (s.a.v.)'ın döneminde mescidi süpürür, temizlerdi ve sonra vefat etti ...

 

6- Allah Adağını Kabul Buyurdu:

 

Yüce Allah'ın: "Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu" buyruğunda yer alan: "Doğurdu" kelimesinin: "Doğurdum" şeklinde "te" harfinin ötreli olarak okunuşuna göre; bu da onun söylediği sözlerin bir devamıdır ve o takdirde bu ifade önceki ifadelerle muttasıl olur.

 

Bu şekildeki okuyuş Ebu Bekr ve İbn Amir'in kıraatidir. Bu okuyuş Yüce Allah'a teslimiyet, O'na itaat ve boyun eğmek ve O'na herhangi bir şeyin gizli kalmasından O'nu tenzih etmek anlamını ifade eder. Bu sözünü haber vermek kastıyla söylemiş değildi. Çünkü Yüce Allah'ın herşeye dair bilgi sahibi olduğu, mü'minin kalbinde yer etmiş bir esastır. O bu sözleri Yüce Allah'ı tazim ve tenzih kastıyla söylemiştir.

 

Cumhurun kıraatine göre ise bu, Yüce Allah'ın takdim edilmiş buyrukları cümlesindendir. Bu ifadenin takdiri de: "Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan sana sığındırırım" buyruğundan sonra "Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu" şeklinde olmasıdır. Bu açıklamayı el-Mehdevi yapmıştır.

 

Mekki ise der ki: Bu, Yüce Allah tarafından bize sebat vermek üzere bildirdiği bir gerçektir. O: Allah Meryem'in annesinin ne doğurduğunu bilendir. O ister bu sözü söylesin, ister söylemesin, demektir. Bu açıklamayı pekiştiren bir husus da şudur: Eğer bu sözler Meryem'in annesinin sözlerinden olsaydı, sözünü şöyle söylemesi uygun düşerdi: Ve sen benim ne doğurduğumu daha iyi bilensin. Çünkü "Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum" şeklinde sözlerinin başında O'na nida etmişti. İbn Abbas'tan ise "be" harfi esreli olarak (...) şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir. Yani ona böyle söylendi anlamındadır.

 

7- Erkek Kız Gibi Değildir:

 

Yüce Allah'ın: "Erkek ise kız gibi değildir" buyruğunu bazı Şafii alimleri şuna delil göstermişlerdir: Ramazan ayında gündüzün kocasının cima talebine itaat eden bir kadının keffaret ödemesinin vücubu erkek ile eşit değildir.

 

İbnu'l-Arabi (der ki): Ancak böyle bir görüşü ortaya koymak bir yanlışlıktır. Çünkü burada anlatılanlar, bizden öncekilerin şeriatine dair bir haberdir ve onlar (Şafiiler) bunu delil kabul etmiyorlar. Bu saliha kadın bu sözleriyle, durumunun delaleti ile sözünün kat'i ifadesinin tanıklığı ile anlaşıldığına göre; bu saliha kadın, çocuğunu mescide hizmet etmesi için adamıştı. Ancak bunun kız olduğunu, hizmete uygun olmadığını, avret olduğunu görünce, bu konuda maksadına muhalif bir çocuğu olduğundan dolayı, Rabbine özür beyan etmektedir.

 

"Meryem" kelimesi hem müennes hem de marife olduğundan dolayı munsarıf değildir. Aynı zamanda a'cemi' (Arapça olmayan) bir kelimedir. Bunu en-Nehhas söylemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

8- Kişinin Soyunu Şeytandan Sakındırması:

 

Yüce Allah'ın: "Gerçekten ben adını Meryem koydum" buyruğunda "Meryem" kelimesi onların dillerinde rabbin hizmetçisi anlamındadır.

 

"Ben onu" yani Meryem'i "da soyunu da" yani İsa'yı "kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım." Bu ifade soy (zürriyet) kelimesinin bazen özel olarak evlat hakkında kullanıldığını göstermektedir.

 

Müslim'in Sahih'inde Ebu Hureyre (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şeytan tarafından dürtülmemiş hiçbir çocuk yoktur, İşte çocuk şeytanın dürtüsünden dolayı ağlayarak doğar. Bundan tek istisna Meryem'in oğlu ve onun annesidir." Daha sonra Ebu Hureyre dedi ki: Dilerseniz Yüce Allah'ın: "Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan Sana sığındırının" buyruğunu okuyunuz,

 

İlim adamlarımız der ki: Bu hadis-i şerif şunu ifade etmektedir: Yüce Allah, Meryem'in annesinin duasını kabul etti. Çünkü şeytan peygamberler ve veliler dahil olmak üzere Adem'in çocuklarının tümünü dürter. Bundan tek istisna Meryem ve onun oğludur.

Katide der ki: Şeytan doğan her bir çocuğu doğduğu sırada böğründen dürter. Ancak Hz. İsa ve onun annesi bundan müstesnadır. Bunların arasına perde konuldu. Onun dürtmesi perdeye isabet etti, fakat hiçbir şey bu perdeyi aşıp onlara ulaşmadı.

 

Bizim (mezhebimize mensup) ilim adamları der ki: Eğer durum böyle olmasaydı her ikisinin bu konudaki özellikleri sözkonusu olmazdı. Bununla beraber şeytanın herkesi dürtmesi, dürttüğü kimseleri saptırması ve azdırmasını gerektirmemektedir. Böyle birşeyi zannetmek yanlıştır, tutarsızdır. Çünkü şeytan peygamberlere ve velilere, nice defalar çeşitli bozgunculuklarla azdırma istekleriyle yaklaşmıştır.

 

Bununla birlikte Yüce Allah, onları şeytanın maksadına maruz kalmaktan yana muhafaza buyurdu. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz Benim kullarım üzerinde senin hiçbir tasallutunyoktur"(el-Hicr, 42). Bununla birlikte -Allah Rasülünün de belirttiği gibi- her bir Ademoğluna onun yanından ayrılmayan bir şeytan görevlendirilmiştir. Meryem ve oğlu her ne kadar şeytanın dürtmesinden yana korunmuş iseler de şeytanın onlarla birlikte bulunmasından, onların yanında olmasından korunmuş değillerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Al-i İmran 37-38

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR